2024, Cilt 40, Sayı 4, Sayfa(lar) 145-153
Konya Bölgesindeki Sığırları Enfeste Eden Kenelerin Tiplendirilmesi ve Kenelerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Varlığının Araştırılması
Yavuz Kaya1, Hasan Sercan Palanci2, Ugur Uslu3, Oya Bulut4
1Yalıhuyuk Directorate of District Agriculture and Forestry, 42470, Konya, Türkiye
2Selcuk University, Institute of Health Sciences, Department of Virology, Konya, Türkiye
3Istanbul Medeniyet University, Faculty of Medicine, Department of Parasitology, 34720, İstanbul, Türkiye
4Dokuz Eylul University, Faculty of Medicine, Department of Microbiology and Clinical Microbiology, 35240, İzmir, Türkiye
Anahtar Sözcükler: Hyalomma marginatum, kene, KKKA
Görüntülenme Sayısı:159 - İndirilme Sayısı: 76

Amaç: Bu çalışma Konya ilinin güneyinde yer alan ve halk elinde bulunan sığırları enfeste eden kene türlerinin tanımlanması ve bu kenelerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) varlığının araştırılması amacıyla planlanmıştır.

Gereç ve Yöntem: Kene örnekleri halk elinde bulunan ve makroskobik olarak kene enfestasyonu bulunan, 30 işletmeden seçilen 60 büyükbaş hayvandan elde edilmiştir. RT-PCR yöntemi ile KKKA varlığı moleküler olarak araştırılmıştır. Çalışma sahası olarak belirlenen 5 lokasyondaki (Karabayır, Karacahisar, Arslantaş, Kozağaç ve Kayapınar mahalleleri) 30 işletmeden 60 sığırı enfeste eden keneler toplanmıştır. Toplanan kenelerin tür tayinleri yapılmıştır.

Bulgular: 117 kenenin tür tayini yapılmış ve 111 tanesinin (%94,87) Hyalomma marginatum, 3 tanesinin (%2,56) Hyalomma excavatum ve yine 3 tanesinin (%2,56) Dermacentor marginatus olduğu belirlenmiştir. Kenelerden oluşturulan 35 havuzda (kene türü, kene cinsiyeti, toplama alanı dikkate alınarak) yapılan RT-PCR analizinde ise KKKA virusu varlığı tespit edilememiştir.

Öneri: Bu çalışmada tespit edilen kenelerin büyük çoğunluğunun Hyalomma marginatum olarak belirlenmesi dikkat çekici bulunmuştur. KKKA hastalığının Türkiye?deki vektörünün H. marginatum olması, artan endişeleri destekler niteliktedir. Bölgede daha önce KKKA virusu varlığını sınırlı da olsa gösteren moleküler ve serolojik kanıtlar hastalıkla ilgili daha geniş kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiğini göstermektedir.